ÖNCE KENDİNİ GELİŞTİR SONRA ÖĞRETMENİ ELEŞTİR...
Kantarın topuzu iyice
kaçmıştır. Eskiden ‘Öğretmene saygı kavramı vardı. Şimdi bu kavram ayaklar
altına alınmış durumda. Eskiden öğretmenlik kutsal bir meslekti. Fedakarlık
isteyen bir meslekti. PEKİ YA ŞİMDİ?
“Bana bir harf
öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” (Hz. Ali)
Bu sözünde hakkı
veriliyordu o zamanlar. Öğretmenler, çok yukarlarda, erişilemeyecek kadar
kutsal görülüyordu. Ama aslında öyle değildi. Öğretmen halkla iç içeydi iş
için, iş içinde eğitim anlayışı vardı. Doğaya duyarlı, insana duyarlı, yaşamla
bütünleşen, ders kitaplarını ezberleyen anlayıştan uzak, yaşamın içinde olan
bir eğitim anlayışı vardı.
Şimdilerde ise
Öğretmenlik mesleği alaşağı edilmeye başlandı. Bununla ilgili çok fazla yazı
yazıldı, karükatür çizildi, dizi ve sinema yapıldı. Hep gülündü geçildi.
Öğretmene üstünlük kurma çalışmalarına devam edildi.
Ekranlarda öğretmen gözlüklü, pısırık, kandırılmaya
müsait bir tip olarak verildi.
Bu üzücü ve ders çıkarılması gereken bir durumdu.
Zaman değişti roller değişti
Öğretmen öğrenci oldu.
Öğrenci öğretmen
Veli ise Milli Eğitim Bakanı oldu
Benim çocuğum bir yere gelmediyse bu öğretmen
yüzünden oldu denildi.
Öğrenci başarısız oldu öğretmen suçlandı.
Sistem başarısız oldu öğretmen suçlandı.
Yan yattı, çamura battı hep öğretmen suçlandı.
Hatta veli kitap okumuyor diye öğretmen suçlandı.
Suç hiç öğrencide velide yada sistemde aranmadı.
Öyle ya günah keçisi vardı nasıl olsa
Başarı sadece ders
notlarıyla ölçülür oldu. Komşunun çocuğu 100 almış sen nasıl 95 alırsın
denildi. Edep, terbiye, doğruluk, dürüstlük, vatana ve millete faydalı
birey olma önemsenmedi.
Doktor olsun, hakim olsun, mühendis olsun denildi.
Ama biri de çıkıp demedi ki vatana millete hayırlı
işler yapsın.
(Uğur KILIÇ)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder